DIVE_30

İdeal Seyahat Arkadaşı

Tek başına seyahat etmek ile bir seyahat arkadaşı ile seyahat etmek arasında dağlar kadar fark var. Ama birisi ötekinden daha iyi diyemem. Her ikisinin de avantaj ve dezavantajları var.

Yalnız başına seyahat etmeyi tercih etmeyi tercih etmemin nedeni galiba gidilen ülkedeki insanlarla iletişimin artması…

‘Gerçek’ denilen kavramdan, dünyamızda veya daha doğrusu yüzyılımızda ille de elle tutulur somut bir maddeden yapılmış bir eşya gibi bahsedilmesi, beni dünyanın dört bir tarafındaki gizemlere olan ilgimi arttıran neden olmuştur. Belki de bu sebepten olsa gerek Peru’daki Nazca kasabası, tüm Güney Amerika’da görmek istediğim yerlerin başında geliyordu. Şimdi bunun ‘seyahat arkadaşı’ başlığı ile ne ilgisi var diyebilirsiniz. Ve evet haklısınız. Hatta aranızda ‘yoksa seyahat arkadaşımızı nasıl seçeceğimizi bu kasabadaki gizem mi belirliyor?’ gibi bir bağlantı kuranlar çıkabilir ki, böyle düşünenlere hak veriyorum. Nazca’ya değinmemin bir nedeni yolda tanıştığım bir seyahat arkadaşı, onun seyahat arkadaşı hikayeleri ve aynı zamanda bu vesile ile Nazca’yı sizinle paylaşabilmekti. Çöl toprağı üzerinde kilometreler boyunca uzayıp giden çizgiler ve metrelerce büyüklükteki hayvan figürleri hala kafada binlerce soru işareti yaratan esrarengiz bir mucize çünkü yer seviyesinden görülmesi imkansız olan bu çizgilerin ancak havadan bir destekle oluşturulabilmeleri gerekiyor ki İsa’dan önce yaşamış bir medeniyetin bunu nasıl başarmış olabileceği hala bilim adamlarının kafasını kurcalıyor. Hatta ünlü UFO araştırmacısı Erich Von Danken çizgilerin uzaylılar tarafından yapıldığını ve bu bölgenin UFO’lar için bir havaalanı olarak düzenlendiğini bile sürmüş. Hayatını bu çizgilerin gizemini çözmeye adamış olan Alman matematikçi Maria Reiche ise çizgilerin güneşin doğuşunu ve batışını, mevsimleri gösteren astronomik bir takvim olduklarını söylüyor. Nazca çizgilerini görebilmek için 4-5 kişilik Cessna tipi uçaklara binmek gerekiyor. Uçak turunu düzenleyen görevli bizim yarım saatlik tur boyunca, 180 metrelik kertenkele, 46 metrelik örümcek, 90 metrelik maymun şekillerini görebileceğimizi söylüyor Ama benim esas ilgimi çeken dev boyutlardaki astronot. Yoksa uzaylılar gerçekten de geldiler mi?

Görevlinin önünde duran listeye baktığımda dikkatimi çeken ‘Aydın’ ismi oluyor. Adama dönüyorum,

“Bu kişinin ismi niye burada?”

“O kişi şu an havadaki uçakta. O inecek ve siz onun indiği uçağa bineceksiniz.”

25 dakika boyunca havadaki uçağın inmesini bekliyorum. Uçaktan biri sarışın biri kumral iki adam, kabarık kızıl saçlı bir Amerikalı kadın, ve atletik yapılı bir genç iniyor. Her birinin yüzüne bakıp Aydın? Aydın? Aydın? Diye soruyorum.

Atletik yapılı genç ‘Yes?’ diye cevap veriyor.

“Merhaba ben Türküm” diyorum ama ses tonum daha çok ‘az önce piyangodaki milyon dolarlık ödülü kazandın!!!’ tınısını andırıyor. 1 aydır Peru’dayım ve bir Türk’le sohbet ederek biraz olsun özlemimi gidermek niyetindeyim.

O ise hala abartılı neşemin nedenini anlamadığından olsa gerek hafif korkmuş bir şekilde ‘memnun oldum’ diyor. Aydın Almanya’da yaşayan bir Türk. Anlattığına göre iki yıl boyunca fazla mesai çalışarak para biriktirmiş, ve sonra 5-6 ay sürecek bu Güney Amerika yolculuğuna çıkmış. Önce Ekvator’un başkenti Quito’da bir ay geçirmiş ve orada İspanyolca dersi almış. Ardından vurmuş kendini yollara. Peru’ya vardığında çatır çatır İspanyolca konuşuyormuş bile…

“Peki yalnız mı seyahat ediyorsun?”

Yüzü bir anda buruklaşıyor…

“Buraya yalnız geldim. Sonra bir Brezilyalıyla tanıştım. Bir süre beraber seyahat ettik,. Çok keyifliydi ve seyahat arkadaşı olarak çok iyi anlaştık. Ama Pucalpa’ya vardığımızda artık yollarımızı ayırmaya karar verdik çünkü o kuzeye ben ise doğuya gitmek istiyordum. İnsan, insanlara çok çabuk alışıyor.”

Nazca’daki mistizm dolu uçak yolculuğundan sonra başkent Lima’ya her beraber döndük. Yol boyunca konuştuk, sohbet ettik, zaman zaman güldük zaman zaman uyuduk. Bazen sürücü yorulduğunda direksiyon başına biz geçtik. Onun seyahati boyunca gezdiği ülkeler hakkında detaylı bilgi aldım, o ülkelerdeki kontaklarını not ettim, bizimkileri anlattım. Lima’daki müzeleri tek tek dolaştık, Lima dışındaki Pachacamac haraberelerini ziyaret ettik.

Aydın’ı bir daha göremedim. Ama seyahatlerde her arkadaşlık kurduğum, her tanıştığım, her sohbet ettiğim insanın bende bir şeyleri değiştirdiğini, yeni bir şeyler kattığını, ve aynı şekilde benim de aynı şeyleri yaşattığımı bilmek beni hep mutlu ediyor. Bir de her nedendir bilinmez ama uzak diyarlarda kurulan arkadaşlıkların, yaşadığınız şehirde kurduklarınızdan çok daha yakın ve yoğun olduğu dikkatimi çekiyor.

Bir daha o insanı göremeyecek olduğunuzu bilmenin rahatlığından mıdır yoksa uzaklardayken sohbete olan açlıktan mıdır bilinmez ama insanda karşı tarafa bir güven ve açılma hissi uyandırıyor.

Yine Hindistan’ın Varanasi şehrinin ara sokaklarında dolaştığım ve açlıktan ölmek üzere hissettiğim bir öğleden sonra gelişi güzel, sadece iki masası olan izbe bir restorana rastladım. İçeride 20 yaşlarında dört Japon genç oturuyordu. Yan masaya oturdum. Onlarla sohbet etmek için dayanılmaz bir istek duyuyordum. Onlar kendi dillerinde konuşuyor, kahkaha atıyor ve çok eğleniyorlardı.

“Pardon siz ne yediniz,ne tavsiye edersiniz?”

Sırt çantalı gezginlerin en büyük avantajları sosyal ve sohbete her zaman açık olmaları…

“Buradaki en temiz yiyecek Samosa gibi görünüyor. İstersen ondan ısmarla…” dedi saçının rengini hafif açtığı belli olan bir tanesi harika bir İnglizceyle.

“Tadı da çok güzel” dedi yaşça daha küçük olduğu belli olan bir diğeri.

Bir süre sonra sandalyelerin hepsi birbirine dönmüş tek bir daire oluşturacak şekilde birbirlerine bakıyordu. Hiç biri klasik anlamda Kapadokya ya da Sultanahmet’te rastladığımız turistlere benzemiyorlardı. Sadece 4 kişiydiler… Oralarından buralarından sarkan fotoğraf makineleri yoktu. Başlarında güneşten korunmak için şapkaları yoktu…

“Siz hiç Japon turiste benzemiyorsunuz…” dedikten sonra kafamdaki Japon turist imajını anlatmışttım.

Hepsi epeyce kahkaha attılar.

“Senin bahsettiğin daha yaşlı olanlar olabilir belki… Japonya’da gençler ve daha yaşlılar dünyayı gezerler çünkü aradaki yaştakiler çalışıyorlar ve fazla tatilleri yok”

Japonya’da sosyal yaşantının nasıl olduğunu ilk defa onlardan öğrenmiştim. Merak ettiklerinizi kitaptan okumakla, sohbet etmek arasında gerçekten büyük fark oluyormuş meğer.

Kısacası demek istediğim seyahat arkadaşınız olmadan yolculuk ettiğiniz zaman, yerel olsun yabancı olsun insanlarla tanışıp farklı tecrübeler edinip, farklı hayatlara dokunmak ve size dokunmasına izin vermek mümkün. Üstelik bu arkadaşlıkları ileriki yıllarda , başka yapılacak seyahatlerde devam ettirmek mümkün. Ama şu da bir gerçek ki ara sıra başınıza bir olay geldiğinde ya da farklı bir olaya tanık olduğunuzda insan gerçekten de bunu biriyle paylaşmak ihtiyacı duyup yalnızlık hissedebiliyor.

Seyahat arkadaşının bir diğer avantajı hastalandığınızda size bakacak, kaybolduğunuzda polise haber verebilecek biridir. Kısacası yaşam güvencenizdir.

Peki diyelim ki seyahat arkadaşı ile yola çıkmaya karar verdiniz. Kriter ne olmalı?
SEYAHAT ARKADAŞI SİPARİŞ HATTI:
Picture
Kimi zaman yanınızda götürmemeniz gereken seyahat arkadaşının özelliklerinden başlamak daha kolaydır.

“E Sence beni arayacak mı?”

Aslında kimbilir, belki de Papua Yeni Gine’de, Korowai kabilesinin , diğer kabilelerden ve vahşi hayvanlardan korunmak için inşa ettiği 40 metre yükseklikteki ağaç evlerden birinde oturuyor ve ağaç kurdu yiyorsunuz. Ama bir anda bir cistak müzik kulağınıza çalınıverdi.
Bahamas Tourist Office
Işıklar , hava kararmaya başlamasına ve köyde elektrik bulunmamasına rağmen bir anda yanıp sönmeye başladı, omuzunuz ağrıyor bir yandan. Sanki kalabalıkta yediğiniz omuz darbelerini andırıyor. Ağaç evin duvarlarında ünlü bir ressamın elinden çıkmış bir resim var. Ama nasıl olur. Yağlı boya ve tuvali nereden bulmuş olabilir bu Korowaili yerliler? Evet olur. Neden mi? Çünkü siz bir anda Bebek Lucca Bar’a ışınlanıverdiniz . Oradaki masalardan birinde oturmuş, orada konuşabileceğiniz şeyleri konuşuyorsunuz. Memleketinizdeki hayatınızdaki sorunlarınızı konuşmaya başladığınız andan itibaren siz artık bulunduğunuz yerde değilsiniz…

Herkesin sorunları olabilir ve herkesin çözmek zorunda olduğu problemler yaşıyor olabilir. Hepimizin zaman zaman başına geldiği gibi… Seyahat arkadaşınızın sorunlarını çözmek zorunda olup olmadığı, sorunlarını geride bırakmakta istekli olup olmadığını anlamak gerek. Yani sevgilisinden tamamen ayrıldı ve tek istediği unutmak… Bunun için seyahat etmek istiyorsa şahane!! Zaten adını bile bu seyahatte anmak istemeyecektir. Ama barışma ümidi varsa , işte sizinle dertleşme ihtiyacı isteyecek ve çıktığı seyahati, sadece takvimlerde devrilecek ve işaretlenecek günler olarak görecektir.

Bu dert bir sevgili olabilir, gurur nedeniyle istifa ettiği işi olabilir. Yarım kalmış işler seyahate gelmez…

Arkadaş demek uzlaşmak demektir. Yani şu cümleyi duymaya hazır olun: “Ama dün senin istediğin yere gittik, bugünse benim istediğim yere gidelim”…

En güzeli “ iyi peki sen bugün kendi istediğin yere git, ben de benimkine, akşam otelde buluşur birbirimize anlatırız” diyebileceğiniz seyahat arkadaşını bulmaktır.

Arkadaşınızla seyahate çıkmadan önce bir yere kahveye gidip uzun uzun konuşmakta fayda var.. Ondan beklentilerinizi, ve uzlaşamayacağınızı düşündüğünüz konuları paylaşın…

Peki ilk defa seyahate çıkan biri ile seyahate çıkmalı mı?

Hmmm zor soru aslında ama duruma göre değişir. İlk defa gidenler çok hevesli ve heyecanlı olduklarından herşeyi görmek isterler ve deli gibi araştırırlar Bu nedenle ille de sizin orada daha önce yapmadığınız bir şeyi görecek veya keşfedeceklerdir.

En çok duyduğunuz sözcükler ‘haydi haydi’ olur. Ve onun yaşadığı heyecan sizi de ele geçiriverir…

Ama tüm biletleri ve otel ayarlamaları ikinizin adına tek başına yapmaya hazırlıklı olun…

Ha bir de hijyen takıntısı olan arkadaşlarınızla Avrupa’ya gidin. Hindistan başka bahara kalabilir.

Varanasi şehrine yaptığımız bir seyahatte , gezgin iki arkadaşımla aynı odada kalıyorduk….. Ganj nehri ghat’larından yeni gelmiş, sohbet ederken, yerde kocaman yürümekte olan dev bir karafatma gördük (Bu Coğrafya daki böcek ve haşerenin boyutlarına bakıldığında, Türkiye’dekiler mikroskopik olarak özetlenebilir) .Sakin bir sesle ‘”A böcek” dedi biri. Diğeri ise hemen en ağır görünen ayakkabı gibi görünen benim ayakkabımın bir tekini aldı ve ÇAT!!!. Sonra da bana döndü ve ‘bu akşam ne yiyelim, chicken tikka?” diye soru verdi.

İşte budur!

Hijyen takıntısı olanların ,Hindistan gibi bir ortamda tek hayalini kurduğu şey Tac Mahal’ı görmek değil , Tac Mahal Otelindeki steril odalarına bir an önce kavuşmaktır…

Seyahate yalnız gitmenin en güzel yönlerinden biri seyahatteki kendinizle tanışmanızdır.

Comments are closed.