Kadının Aşk Anlayışına Yolculuk: Arjantin’de Tango…

Buenos Aires – 2004

Adımlar birbiri ile uyumlu bir şekilde hareket ediyor, bir anda yarışmaya başlıyor sonra  kavga ediyor derken yerden kesilip uçmaya başlıyor, sonra tutkulu bir şekilde kaldığı yerden devam ediyor. Bir kadının hayalinde canlandırdığı aşkı daha iyi anlatan bir dans daha yok dünyada… Tango kadınların özledikleri kadın erkek aşkını kelimelerle değil, müzikle uyumlu bir şekilde canlandırıyor. Ve bu dans , bu coğrafyadaki herkesin ruhunu tesir altına alıyor…

Arjantin’e uçmadan bir hafta kadar önceydi… Uluslararası bir kafe zincirinde oturmuş arkadaşımı beklerken, bir yandan kahvemi yudumluyor, diğer yandan etraftaki çiftleri inceliyordum.

Kapıdan giren ve üniversitede okudukları belli olan bir çift içeri giriyor. Genç erkek direkt olarak masaya gidip oturuyor.Cep telefonundan bir numarayı çevirerek konuşmaya başlıyor. Genç kız ise kasaya gidip iki kahve ve iki kek ısmarladıktan sonra, ayakta bekleyerek siparişlerinin çıkmasını bekliyor. Sonra tepsiye koyup masaya doğru taşımaya çalışıyor. Bir yandan çantası bir yandan da elindeki ders kitapları olduğundan taşımakta epey zorlanıyor. Genç erkek hiç ilgilenmiyor. Ne yardım etmek için bir yardım çabası gösteriyor, ne de uzun ve zorlu bir mücadele sonrası masaya ulaşan kız arkadaşına kahve ve kek için bir teşekkür ediyor. Afiyetle kahvesinden bir ‘hüp’ aldıktan sonra telefon konuşmasına devam ediyor…

Yüzyıllar değişse de, kadının aşk hayali hep baki kalıyor. Tutkulu, tarafları vazgeçilmez kılan, sarsıcı, sahiplenici bir aşk hayali… Erkeğin kadını kolladığı sarmaladığı dünyanın en incinebilir, en kırılabilir varlığıymışçasına koruma altına aldığı bir ilişki…Dünya değişebilir, uzay çağına geçilebilir, üstümüzden altımızdan jetler uçabilir, kapılar tek bir sözümüzle açılıp kapanabilir ama kadının aklındaki aşk hayali hiç değişmez. Sadece bir şeyler yaşamak uğruna, daha aza razı olabilir, görmezlikten gelebilir, kendini kandırabilir… Tıpkı o kafe kasasında kahve ve kekleri alan ve keklenen o genç kız gibi…

Aşk söz konusu olduğunda insanlar ikiye ayrılır: ‘Ya hep ya hiç’ çiler ve ‘Makul’ e razı olanlar…

AŞKIN YAŞADIĞI YER: ARJANTİN

Dünyada kadının hayalindeki aşkın hem ilişkilerde, hem sanatta hem sokakta  hala devam ettiği bir yer olduğunu bir hafta sonra öğrenecektim; Arjantin’de…

Buenos Aires’teki arkadaşım Juan beni Riobamba 416 caddesindeki El Beso’ya götürüyor. Şehirdeki en iyi Milonga Gece Klüplerinden biri. Yani sadece tango showlarını seyredebileceğiniz değil, aynı zamanda yapabileceğiniz bir mekan… Zaten gece kulübü seksenlerin kulüpleri gibi. Ortada kocaman bir dans pisti, etrafında masalar, dansa kaldırılmayı bekleyen kadınlar ve onları kaldırmak için gelen adamlar… Hareketli milonga parçaları çalmaya başlayınca, Juan dahil bir anda masalar boşalıyor, pist ise full!!!. Nasıl oluyor bilmiyorum ama tango yapan çiftlerin hepsinden aynı mesajı alıyorum sanki; Gerçek aşk! Hepsinin bacakları uyumlu bir şekilde hareket ediyor, bir anda yarışmaya başlıyor sonra  kavga ediyor derken yerden kesilip uçmaya başlıyor, sonra tutkulu bir şekilde kaldığı yerden devam ediyor. Hele kadın tarafının, dansın bir noktasında  erkeğin bacağına bir ‘kanca’ atması var ki (dansın orijinalinde de bu hareketin adı ‘kanca’ takmakmış’) sanki kadınların keskin zekasını ve isterlerse neler yapabileceklerini ima eden bir ipucu gibi …Gözüm yaşlı bir çifte takılıyor. 80 yaşlarında olmalılar. Bir birlerinin her adımının önceden biliyor gibi hiç tereddütsüz dans ediyorlar. Onlar oturduktan sonra masalarında alıyorum soluğu. “50 yıldır evliyiz” diyorlar. “Tango yaparken tanıştık.Ben onu görür görmez beğendim dansa kaldırdım” diyor adam karısının hala gözlerinin içine bakarak. “Biliyor musun birbirini hiç tanımayan insanlar tango yaparak birbirine aşık olabilir, ya da 30 yıllık çiftler ilk tango yaptıklarında anlaşamadıklarını fark edip boşanabilirler” diyor Nina, yani karısı… Peki sizce tangonun sırrı ne?’ diye soruyorum. ‘Kumanda erkektedir. Kadın tangoda erkeğin yönetmesine izin verir’. Nina ile kocası hala yaşıyorlar mıdır bilmiyorum. Ama yıllar sonra onları Evita filmini seyrederken arka planda dans ederken gördüm. Aynı dans, aynı uyum, aynı aşk dolu bakışlar… Rol yapmalarına hiç gerek kalmamıştı. Aşkları gibi kendileri de ölümsüzleşmişlerdi böylece…

Biraz sonra Juan geliyor. “Neredeydin ? Nereye kayboldun?” diye soruyorum. Şurada oturan kızı çok beğendim, dansa kaldırdım” diye cevap veriyor. Şaşırıyorum.” Eee seni terslemedi mi?” Juan soruma şaşırıyor.“Hayır, bir klüpte istediğin kadını dansa kaldırırsın, eğer seninle bir danstan fazla dans ederse, o da seni beğenmiş demektir telefonunu istersin, eğer beğenmediyse ilk şarkının sonunda sana teşekkür eder ve yerine geçer. Kimsenin gururu incinmez”. Gerçekten dahiyane bir buluş!. Juan masamıza epey erken döndü. Belli ki ceplerinden her hangi birinde bir telefon numarası yok. Fazla kurcalamadım.

Ertesi gün yemedim içmedim. Av de Mayo 833 adresinde yer alan Ulusal Tango Akademisinde ilk tango dersimi aldım. İlginç bir şekilde en zoru adımları öğrenmek değil, kontrolü bir erkeğe bırakmaktı. Bunu zamanla öğrenilen bir şey olup olmadığını henüz bilmiyorum. Arjantinliler tangoyu daha ilk okulda öğrenmeye başladıkları için erkek ile kadın ve aşktaki rollerini o yüzden bu kadar rahat  benimsenmişler belki de…

NAMELER VE SÖZLER…

Tango’da adımların aşkı kusursuz anlatması kadar ilgimi çeken bir şey daha var, o da tango şarkılarının nameleri ve sözlerinin o görsel tutkuyu anlatış biçimi…Hele bu nameler Tango’yu Arjantin’in arka sokaklarından çıkaran, önce Avrupa’da daha sonra ise anavatanında ona hak ettiği değeri veren Carlos Gardel’in güzel sesinden dinleniyorsa…

Yıldırım aşkıyla çarpıldım
o işveli ve müstehzi kadına.
Gülümseyerek aşk andı içerken
yalan söylüyordu,
onun ateşiyle bütün benliğim tutuşuyordu.
Burun farkıyla hüsran.
Ne delilik!

Birkaç taş plak almak üzere San Telmo’ya doğru yola çıkıyorum. Pazarları kurulan San Telmo pazarı, Plaza Derrago´dan başlıyor ve sokaklar boyunca devam ediyor. Bir yandan alışveriş yapabiliyor, bir yandan ise sokaklara taşan Tango Show’larını seyredebiliyorsunuz. Bu meydanın her yerine tango kokusu sinmiş adeta.; satılan eşyalar, giysiler, antikalar, onları satan yaşlı beyefendilerin çapkın ama kibar bakışları, fötr şapkaları her şey bu tutkulu danstan nasibini almış. Kendime tango namelerinden oluşan eski bir taş plak, ve 1950’lerin havasını yansıtan, tangonun havasını veren bir şapka alıyorum.

Eve döndüğümde taş plağımı dinliyor ve San Telmo’dan aldığım şapkayı kafama takıp aynaya bakıyorum; Aşk ‘Ya hep ya hiç’ demek…  Tango gibi bir dansta ve ona eşlik eden müzikte bu duyguyu yakalamak,  daha azına razı olmaktan çok daha iyidir diye düşünüyorum. Bir yandan da  Arjantin’de öğrendiğim tango adımlarımı çalışıyorum. 1-2-3-4 ve 1-2-3-4…..

Comments are closed.